24 Ekim 2017 Salı

alacak defteri

Suratımın beton zemine çarpıp, dişlerimin elime döküldüğü, oluk oluk kanın beyaz okul gömleğime aktığı o günün sabahı var ya, işte o günden beri alacaklıyım. Doyası atamadığım kahkahalarım var, ağız dolusu küfürlerim hiç edilmemişinden, alacaklıyım dünyanızdan. Çocukluk başlı başına bir keder, çocukları çok sevin. Ama ben yine de alacaklıyı, ısrarlarınızı, tenkitlerinizi, azıcık iyi hissetsek gelip yüzümüze çarptığınız bir türlü mantıklı bir anlam katamadığınız ifadelerinizi alın gidin. "Hayırdır inşallah" diyerek dinlemeye başlayıp, asla hayra yormadığınız rüyaları var ya hani çocuklarınızın, ben böyle bilgeliğin... Örfüne adetine çoktan razıyken, kadınlarınızı töresinde boğduğunuz coğrafyalarınızın hayranıyım, ayağımın altından çekip aldığınız toprak için de alacaklıyım sizden. Bu dünyanın bana bir toprak borcu var, el değmemişinden bir toprak, nazar değmemişinden, uzaya çıkmışından, kahramanlarına kin kusmayanından, insanını seven, hayvanını seven, çocuklarına tecavüz etmeyen, kimsenin duasını silahla, kurşunla bölmeyeninden, kök salabileceğim, çoğalabileceğim, bölmeyeninden, neslimi emanet edebileceğim. Nedir çocuklarla alıp veremediğiniz, söylesenize bu dünyada hangimizi diğerinden az dövdüler?

Doğup büyüdüğüm evin duvarlarını alacaklıyım kentinizden, dönüşümünüzden, doğup büyümeyi de alacaklıyım, karanlığınızda hayatta kalmak başlı başına mucizeyken durup dururken uzayan saçlarımdan bile kendinize pay çıkarışınızı geri alacağım. Tertemiz, dümdüz, yokuşsuz kaldırımlar var alacağım, şehrin bir ucundan öteki ucuna giyemediğim topuklu ayakkabılarımı, öyle aman aman bir güzelliğim olmasa da sırf yolda yürüdüğüm için işitmediğim laf kalmayışını, dönüp cevap versen iş atıyor sanırlar, vermesen cesaretin paramparça, cesaretimi alacağım, o yürüyüşleri de, yürüyüşün her türlüsünü geri alacağım sizden. Üç bin liraya kiraladığınız bodrum katlarınıza kazacağım mezarlarınızı, yakacağım kalplerinizi kazan dairelerinde. Kazanlarda yalnızca aşure olmalı, alacaklıyım, külçesi yetmiş liradan ceviz var yersen, ölüm var oğlum, ölüm bu hayatta, sen de istersen. Sanki "Çirkin ol bakiym" demişsiniz bütün evlatlarınıza, olmuşlar onlar da ama çözmemişsiniz geri. Bozmamışsınız gibi hiçbir büyüyü, bahtımız hep kara, hep eğri büğrü. Hiçbir şeyim olsun istemedim, hiç kimseyi istemedim kendime, mülklerinizden bıktım, birbirinizi mülk edinmelerinizden. Tadımı kaçırdınız iyice, çenenizle, akşam kahvelerinde getirdiğiniz gevişlerinizle, fillerinizle talan ettiğiniz bahçelerimize dönüp bakamadık Candide ve ben, bahçelerimi alacağım sizden. Yanınıza kâr kalır sandığınız her bir kötülüğü söküp alacağım nerenize yapışmışsa oradan ve koşarak uzaklaşacağım. Olimpiyat madalyalarım var, alacaklıyım, koşmada, yüzmede, sahi biz niye atlayamıyoruz yüksekten, niye sırıkla bile atlayamıyoruz ya biz, acaba ne zaman azıcık zıplasak ayaklarımızdan tutup aşağı çektiğinizden olabilir mi? Ben bisiklete binmeyi iki tekerli Beldesan'da öğrendim, ayaklarım yere kavuşmuyordu, acaba hiçbir şeyi yaşımıza göre aldırmayışınızdan mı başlayayım sayıp sövmeye?

Nikahlarınızı, nikahlarınızı kimin kıyacağı üzerine kavgalarınızı, cenazesine gitmediğiniz acı kayıplarınızı, boykotlarınızı, bir acı kader sonucu geçirdiğiniz cinnetlerinizi, tek bir dizesini ezbere bilmediğiniz "ölümsüz" şairlerinizi, sınav sistemlerinizi, "çok özledim"lerinizi, "kuzum"larınızı, genel olarak özlemlerinizi, icatlarınızı, başına tbt yazmadan göstermeye cesaret bulamadığınız gençlik fotoğraflarınızı, gençliğinizi, kapıldığınız intibalarınızı, heşteglerinizi, bir kitabı her paylaşınca okumuş kadar olmalarınızı, artık evinize çiçekle gelmeyişlerinizi, dizilerde klasik müzik dinleyen, resim yapan insanlarla alay edişlerinizi, her şeyden bir lokma alıp tabağı geri gönderişlerinizi, görgünüzü ben sizin, gösterişinizi, eşsiz asaletinizi, size hep iyiliği dokunmuş insanların arkalarından atıp tutmalarınızı, aslınızı inkar edişlerinizi, her tür inkarlarınızı, fakir edebiyatınızı, her cinayeti çocukların gözü önünde işleme sevdanızı, aslında en büyük savaşı çocuklara açmış olmanızı, sonra hiçbir şey olmamış gibi sevgililer günü kutlamanızı, dünya yakışıklılar gününüzü, dünya gelinler gününüzü, ben sizin gününüzü... Alacaklıyım ben bu dünyadan arkadaş. Anadilini güzel kullanmanın garipsendiği bir zamanda lisan alacağım var var bu dünyadan ve aldığımda söyleyeceklerim hiç gitmeyecek hoşunuza, boşuna infilak etmiyor Emrah her ay, sil baştan, ben iftiralarınızı...

Oysa bir güzelin Mecnun'u olsan yeterdi. Leyla mıdır değil midir onu hayat gösterirdi. Sahi hiç kimsenin mutlu olmadığı bir zamanda doğmayı nasıl başardık biz? Bakıyorum herkes başka bir köşeye sinmiş acı çekiyor. Dahası, çektiği acıyı birbirinden gizlemeye de çalışıyor. Oysa ben bir oyunda ebeyi beş yüz metre öteden tanırım, ebelerin bir bakışı vardır, gözlerinde değil alınlarında. Saklambaçta ebenin kimseyi bulamayıp evine dönüşü var ya hani, ben o ebeye kurban olurum ama alacaklıyım dünyanızdan. Düşünüyorum da, artık eskisi kadar aldırmıyorum buna. İnsanın insana ettiği zulmün altında birden çok sebep olsa gerek. Ama bu sefer fazla kalmayacağımdan, art arda yakıyorum kendimi, ateşi bulana kadar. Alacaklıyım ve bunu saymıyorum, geleceğim ben dünyaya bir daha.

bedia ceylan güzelce

p.s: yıllar sonra bu kadar bloga bu kadar kötümser bir yazıyla geri dönmemin sebebi yazıyı çok beğenmem, "relate etmem". yoksa ben de böyle olsun istemezdim :)