19 Ekim 2009 Pazartesi

Puslu Kıtalar Atlası

Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, var olmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.

İşte yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi'nin kafasından tam da bunlar geçiyordu. Onun için artık zaman ve mekanın önemi kalmamıştı, çünkü boşluktan nasıl bir dünya oluşturabileceğini biliyordu.

Düşünme ve düşler üzerine bir yolculuk, puslu diyarlara bir gezi, masalsı anlatımla gelen bir dalmışlık, Puslu Kıtalar Atlası'nda okuyucuyu bekliyor.

İhsan Oktay Anar'ın bu kitabını okumanızı şiddetle öneriyorum. Hatta bununla yetinmeyiniz, yazarın diğer kitaplarını da okuyunuz. Okudukça yazacak, yazdıkça okuyacağım. Çünkü "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır."

13 Ekim 2009 Salı

Oğuz Bey

Dost Kitabevi'nde dolaşırken gözüm ilişti bu kitaba. Fiyatı yalnızca 5 TL idi, alayım bari dedim. Çok akıcı olmamasına rağmen 3 günde bitirdim.

Kitap yaşamdan sıkılmış, insanlardan bunalmış, aydın tipli birisi olan Oğuz Bey'in yeni bir soluk bulmak için köye kaçışını, ancak toplumdaki çöküntünün köyde de kendisini bırakmayıp köylülerin çıkarları yüzünden yaptığı oyunları anlatıyor.
Satır arasında mesajlar vermekten kaçınmayan yazar, kişisel kanaatime göre kendi dünya görüşünü kitapta bir nebze yansıtıyor. Bunu öykünün ana kişisi aracılığıyla yapıyor.

Eğer boş vaktiniz varsa, bir şekilde geçirsem diyorsanız okuyunuz. Aksi takdirde çok ısrarla önerebileceğim bir kitap değil Oğuz Bey. En çok sevdiğim ise kitaptaki karakterlerin lakaplarıydı: Keleden, Küflü, İpsiz, Düzenbaz...